Denizlispor galibiyetinin ardından Malatya deplasmanına geldi Trabzonspor. Amaç futbol oynamaktı elbette fakat öyle bir statta zemin vardı ki daha çok tarıma elverişli gibiydi. Bu sadece Malatyaspor’un değil ülkemizdeki birçok stadın genel problemi. Zeminlerin bu denli kötü olmasından daha kötü bir şey varsa o da Türkiye Futbol Federasyonu’nun bu konuda hala somut bir adım atmamasıdır.
Bu ortamda sahaya Berat Baker Bakasetas orta sahası ile daha çok topa sahip olma düşüncesiyle çıkmıştı Abdullah Hoca. Fakat zemin o kadar kötüydü ki Trabzonspor pas yapmakta oyunu sete döndürmekte çok zorlandı ve hücumda kısır kaldı. Diğer tarafta Hamza Hamzaoğlu hocanın planı duran toplar üzerine kuruluydu. Hakemin de en ufak temaslarda bile faul çalması, oyunun sık durdurması da Malatyaspor’un isteyeceği türden bir oyuna sahne oldu.
İkinci yarıda da benzer bir senaryo vardı. Genel anlamda ne Trabzonspor ne Malatyaspor oyunun net hâkimi olamadı sadece sekans sekans üstünlükler vardı. İkinci yarının başında Trabzonspor’un üstün olduğu bu anlardan birinde de Bakasetas sahneye çıktı ve şarkısını söyledi. Yunan futbolcunun golde, bir bebeğe öpücük kondururcasına yaptığı ilk kontrol, kalitesinin de yansıması gibiydi.
Golden sonra ise oyunun üstünlüğü Malatyaspor’a geçti. Özellikle yan toplardan bunaltıcı tehlikeler yaratsalar da net bir gol fırsatı yakalayamadılar. Trabzonspor ise bu topların dönüşünde üç dört kez kontra atak fırsatları yakaladı fakat tercihler konusunda yapılan hatalarla sonuca gidemedi. Maçta son sözü ise Nwakaeme söyledi. Rakibini sırtına alıp attığı imza çalımı, çok dar açıdan zor vuruşla attığı gol ile Malatyaspor’un fişini çekti.
Bu maç özelinde oyun anlamında derinlemesine konuşulacak bir detay yok. Zira zemin o kadar kötüydü ki, elle tutulur bir oyun oynanması da mucize olurdu doğrusu. Öte taraftan Malatyaspor’un bu zeminin de yetiştirilebilecek patates potansiyeli Türk ihracatı için güzel bir haber oldu. 3 puanı en sonunda tarladan bile çıkartan Trabzonspor, yoluna doludizgin devam ediyor. Ne dersin Abdullah Hocam, buradan sinema şirketlerinin dikkatini çekecek bir hikâye çıkar mı?